Alain de Botton, modern felsefe ile insan hayatıyla iç içe olabileceğini en çarpıcı şekilde gösteren yazarlardan biridir. Zürih şehrinde doğan De Botton; felsefe, edebiyat ve sanat gibi alanlarda derin bilgi sahibi olmasıyla birlikte Cambridge Üniversitesi’nde tarih eğitimi almıştır. Daha sonra felsefeye yönelen De Botton, yazılarıyla karmaşık felsefi kavramları gündelik hayatın merkezine taşımayı başarmıştır. Onun eserlerinde, filozofların soyut düşüncelerini, ilişkilerimizde, iş hayatımızda ve kişisel gelişimimizde nasıl uygulayabileceğimize dair ilham verici rehberler bulmak mümkündür.


De Botton’un felsefeyi herkesin anlayabileceği bir dilde sunma çabası içinde ve zannımca oldukça başarılıdır. Kitaplarında derin felsefi analizler yerine, basit ama etkileyici hikayelerle biz okuyucularını düşünmeye sevk etmektedir. De Botton’un amacı sadece soyut düşüncelerle ilgilenmek değil, aynı zamanda bu düşünceleri, okuyucularının gündelik yaşantılarına uyarlayabilecekleri bir biçimde sunmaktır.

“Seyahat Sanatı” (The Art of Travel) kitabında, seyahatin insan ruhu üzerindeki etkilerini incelerken, seyahat kavramını sıradan bir eğlenceden öte bir felsefi arayışa dönüştürmeyi hedeflemiştir. Ona göre, seyahat bir keşif ve kendini anlama sürecidir. Yine mimariye olan ilgisi de onun felsefi düşünceleriyle derin bir bağ içindedir. Belki de bu kitabını bu kadar çok sevme sebebim yazarın kitabında belirttiği durumları kendi seyahate çıkma gerekçelerim olarak kullanıyor olmamdır. İşte bazı alıntılar:
1.
“Estetik öğelerden alacağımız haz, zihnimizi bulandıran fiziksel ve psikolojik taleplerin insafına kalmıştır.”
2.
“Yaşam bir hastanedir, hastalar sürekli yattıkları yeri değiştirme saplantısı içindedir.”
3.
“Hareket eden bir uçak, gemi ya da tren kadar bizi kendimizle konuşmaya sevk eden pek az yer vardır.”
4.
“Yabancı ülkelerdeki birtakım öğelere değer veriyor olmamız, yalnızca onları yeni olmalarından, değil aynı zamanda benliğimize uygun ve ülkemizin bize sunamadığı bazı özellikler taşımasından kaynaklanır.”
5.
“Bir insan etrafındaki her şeyi öğrenmek ve kucaklamak gibi bir arzu taşıyorsa, kim bu arzunun önüne geçebilir.”

“Aşk Üzerine” (Essays in Love) eseri ise, ilişkilerin felsefi yönlerini inceleyerek, aşkta yaşanan zorlukların aslında insanın kendi iç dünyasıyla yüzleşmesinin bir parçası olduğunu anlatmaktadır. İlişkilerin karmaşıklığını basit bir dille çözümlemeye çalışır ve okuyucularına aşka daha geniş bir perspektiften bakma fırsatı sunar. Yazar diğer konulardaki yazılarında da olduğu gibi kadın-erkek ilişkilerinde bizlere oldukça tanıdık gelen ruh hallerini detaylı bir şekilde inceleyerek farkındalığımızı yüksek tutuyor. Son derece sıradan şeylerin derinlerini bu kadar profesyonel eşeleyebilmek yazarın özellikle takdir edilmesi gereken tarafı.
1.
“Olgun insan ilk görüşte aşık olmaz. Aşık olmak insanın atlayacağı suyun ne kadar derin olduğunun bilincinde olmasıyla başlar”
2.
“Farklılıkları şakaya dönüştürememek, iki kişinin birbirlerini artık sevmediğine (en azından aşkın yüzde doksanını oluşturan çabayı artık arzu etmediğine) dair bir işaret sayılabilir.”
3.
“Birbiriyle beraber mutlu olmak iki çeşit aşırılıklarla sınırlanır: Bunalmak ya da yalnızlık.”
4.
“Yolculukta tıpkı aşk gibi, hayalleri gerçeğe dönüştürme teşebbüsüdür.”

“Aşk Dersleri” (The Course of Love) kitabında yazar aşkın başlangıcından uzun süreli bir ilişkiye evrilen yolculuğu ele alıyor. De Botton, ilişkilerde sıkça gözden kaçırılan gerçeklerle yüzleşmemizi sağlarken, aşkın yalnızca heyecan dolu ilk dönemle sınırlı olmadığını, sabır, anlayış ve kişisel gelişim gerektiren çok karmaşık bir süreç olduğunu anlatıyor. Bir ilişkinin tüm evrelerini irdelerken kendi içsel dönüşümüne dair gözlemler sunuyor. Yazar aşkın kalıcı bir mutluluk aracı olmadığını, insanların kendilerini ve sınırlarını tanımak için bir fırsat olarak görmeleri gerektiğini öğütlüyor. De Botton’un diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitapta da kendi hayatınızdan kesitler gördükçe kitap ile olan ilişkiniz, ilerleyen her bir sayfa itibari içinizi daha da ısıtıyor.
1.
“Aşk, sevgilinin bizim zayıflıklarımızı ve dengesizliklerimizi düzeltmeyi vadeden özelliklerine duyulan hayranlık demektir. Bir tamamlanma arayışıdır”
2.
“Sevgilimizin bizi neden terk ettiğini tam olarak asla bilemeyebiliriz. Bir kişiyi ne kadar iyi tanırsak tanıyalım, o kişi hiçbir zaman bize karşı tamamen dürüst olamaz. Ağzından çıkanlar belki de gerçekte düşündüklerinin sadece küçük bir kısmıdır. Yüreğinin derinliklerindeki güdülerin belki kendisi bile farkında değildir. Önümüzde bizi terk ettiği gerçeği vardır ve biz bu gerçeğe bir anlam yükleriz. Ancak bu gerçeğe yüklediğimiz anlam büyük ölçüde bizden kaynaklanmaktadır. Bir başka insanın zihninin nasıl işlediğini her zaman anlayamayacağımızı kabullenmek, yeterince kullanmadığımız güçlü bir yetenektir.”

“Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı” (The Pleasures and Sorrows of Work) isimli kitabında yazar, modern iş dünyasını ve insanların çalışma hayatındaki arayışlarını mercek altına alıyor. De Botton, bir yandan farklı meslek gruplarını ziyaret ederek bu işlerin toplum ve birey üzerindeki etkilerini araştırırken öteki taraftan bir işi sürdürmenin ve/veya sürdürmemenin insan doğası üzerindeki etkilerini, rutinlerdeki güzelliği ve aynı zamanda modern dünyanın iş odaklı yapısının bireyleri nasıl yalnızlaştırabildiğini gösteriyor. Yazar çalışmanın anlamını, anlamsızlığını neden bir kimlik ve aidiyet kavramı olduğunu okuruyla tartışıyor. Aynı zamanda tüm bu konulara bakış açısının tarihsel süreçteki değişimlerini kendi fikirleri ile harmanlayarak okurlarının gözlerinin önüne seriyor.
1.
“Yaşadığımız şeyin önemini abartma dürtüsü aslında, entellektüel bir hata değil, içimizden geçip gitmekte olan yaşamdır. Sağlığımızın yerinde olması bize, sona varamayacak, serseri birkaç hücreden başka bir şey olduğumuzu unutturarak, dünyanın tüm ülkelerinde yaşananları kendimizinki ile bir tutma, uzak bir ülkedeki cinayeti duyunca iç çekme, kendi yaşam süremizin çok ötelerine dek sürecek bir ekonomik gelişme ve teknolojik ilerleme için umutlanma cesareti verir.”
2.
”Bırakın ölüm bizi dalgalarına karşı kibrit çöpünden itirazlarımızı yükseltirken bulsun.”
3.
”İşimiz hiç olmazsa bizim aklımızı başka yerlere çeker, bize mükemmellik umutlarımızı yerleştireceğimiz harika bir sabun köpüğü sağlar, ölçüsüz endişelerimizi nispeten daha küçük çaplı ve başarılabilir birkaç amaca yoğunlaştırır, bize bir üstünlük duygusu verir, saygıdeğer bir şekilde yorar bizi, masaya yemek koyar. Bizi daha büyük dertlerden uzak tutar.”
Bu yazıda sizlerle eserlerini okumaktan oldukça keyif ve feyiz aldığım Alain de Botton konuşmak istedim. Okuma listemde olan henüz okuyamadığım birkaç kitabı olmasına rağmen kendileri en beğendiğim yazarlar arasındadır. Kitaplarından alıntıladığım bazı alıntıları ile yazarın okuduğum eserlerini paylaşmak istedim. Okuduğum bu dört kitabın birkaç cümle ile bana verdiklerini özetleyecek olursam,
- Seyahat Sanatı: Merak et, keşfet, resmet, bilime körü körüne inanma.
- Aşk Üzerine: Hepimizin sıradan olduğunu düşündüğümüz hikayelerimiz en az bir başkasının sıra dışı olduğunu düşündüğümüz hikayesi kadar olağan dışıdır. Bakış açını değiştir!
- Aşk Dersleri: Aşk bir kişisel gelişimdir. Dikkat ve çaba gerektirir.
- Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı: Bizler gerekli bir miyopluk temelinde çalışmaya devam etmeliyiz ancak bu ne bizi kör edecek kadar kötüleşmeli ne de varoluşsal sancılarımızı kesintisiz devam edecek kadar iyileşmeli.




Yorum bırakın