Avrupa’nın tam ortasında yer alan Viyana, asaletin ve köklü tarihin dingin bir yansıması gibidir. Klasik müziğin ilmek ilmek işlediği bu şehir, görkemli sarayları, köklü sanat geçmişi ve kendine has kahve kültürüyle her ziyaretçisine farklı bir tat bırakır. Bir zamanlar Habsburg Hanedanı’nın merkezi olan Viyana, Mozart’tan Freud’a uzanan pek çok ismin izini taşıyan sokaklarında geçmişle bugünü zarifçe buluşturur. Her durakta sanatla karşılaşır, her kafede geçmişe dair bir fısıltı duyarsınız. Viyana, yalnızca bir şehir gezisi değil; zamanda yavaş akan, estetikle dolu bir yolculuktur. Bu yazıda özellikle çocuklu aileler için Viyana seyahati için önerilerimi ve de bu gezinin programını Chat GPT’ ye nasıl yaptırdığımın ayrıntılarını paylaşacağım.

Aslında her şey, Mart ayında yapmayı planladığımız bir Prag gezisiyle başladı. Biletleri önceden almıştık; hazırlıklar da neredeyse tamamlanmıştı. Fakat son anda aldığımız bir kararla çocukları da bu seyahate dahil etmeye karar verdik. Ne var ki işler burada biraz karıştı. İnternet sitesi ve uygulama üzerinden çocuk bileti almak mümkün değildi; tek başına çocuk bileti satılmıyordu. Üstelik çocuklara bilet alabilmek için müşteri hizmetlerini aramamız gerektiğini öğrendik. Tüm bu uğraşların üzerine bir de ortaya çıkan fiyat farkı eklenince, elimizdeki mevcut biletleri iptal etmek zorunda kaldık. Böylece Prag planı şimdilik rafa kalktı.
Gideceğimiz yeri seçerken en çok dikkat ettiğimiz şey, çocuklarla rahatça gezilebilecek bir şehir olmasıydı. Hem onların da ilgisini çekecek, hem de bebek pusetiyle dolaşmanın zor olmayacağı, tam anlamıyla “bebek dostu” bir yer arıyorduk. Biz yürüyerek keşfetmeyi seviyoruz ama oğlumuz henüz 5 yaşında ve onun bizim kadar uzun yürüyüşlerden keyif almayacağını düşündüğümüz için pusetini yanımıza almayı tercih ettik. Biraz araştırma yaptıktan sonra, özellikle yaz mevsimi ve hava durumunu da göz önünde bulundurarak Viyana’nın bizim için en uygun şehir olduğuna karar verdik. Sonra da 23 Nisan kampanyasından faydalanarak oldukça uygun fiyata biletlerimizi aldık.
Aslında seyahatlerden önce detaylı plan yapmayı severim; bunu daha önce “Kafkasların Göz Bebeği Tiflis: Tarih, Lezzet ve Modern Yaşamın Büyüleyici Buluşması” adlı yazımda da ayrıntılı olarak paylaşmıştım. Ancak bu sefer işler biraz farklı gelişti. Yoğunluk ve son dakika gelişmeleri nedeniyle sadece birkaç blog yazısı okuyup birkaç video izleyebildik. Bunun üzerine seyahat programını ChatGPT’ye hazırlatmayı denemeye karar verdim.
Öncelikle kendisi için güzel bir prompt oluşturdum: kim olduğumu, kimlerle gideceğimi, seyahatin amacını, süresini, otelimin konumunu, ayrıca Viyana Pass satın aldığımı ve özellikle buna dahil olan müzeleri programa eklemesini istedim. Programın sabah kaçta başlayıp akşam kaçta biteceği, son günümüzde Hallstatt’a gidip geleceğimiz detayları da içinde vardı. Daha sonra ChatGPT ile sohbet ederek bazı değişiklikler yaptım. Örneğin, Hallstatt için araç kiraladığımı, aracı hangi saatte nereden alıp teslim edeceğimi belirttim. Ayrıca ziyaret edeceğimiz yerler arasındaki mesafelerin özellikle yürüyerek ne kadar olduğunu programda belirtmesini rica ettim. Sonunda bana oldukça güzel ve detaylı bir program sundu.
Şimdi bu programın ayrıntılarını sizlerle paylaşacağım.
Programa bazı kafe ve restoran önerileri haricinde büyük ölçüde uyduk. Bizce gerçekten oldukça başarılı bir program hazırlamıştı. Tek söylemek istediğim ise, bu programı yapay zekâya istediğim zaman hazırlatabilme özgürlüğüne sahip olduğum için, otele yerleşme kısmı hariç kalan günleri önce Hop-on Hop-off otobüsleriyle şehri hızlıca turladıktan sonra programı hazırlatırdım. Böylelikle genel olarak şehir planına, neyin nerede olduğuna, hangilerine daha fazla vakit ayıracağıma dair fikir edinip, ChatGPT’ye kayıtsız şartsız güvenmeden bir program yapmış olurdum.
Viyana uçak biletimiz Antalya aktarmalıydı. Bu vesileyle ilk defa Antalya Havalimanı Dış Hatlar bölümünü görmüş olacaktık. Beni asıl şaşırtan ise, Antalya’da Dış Hatlar’dan İç Hatlar’a geçişin hiç de düşündüğüm kadar kolay olmamasıydı. İndikten sonra doğrudan İç Hatlar’dan dışarı çıktık. Yaklaşık 300–500 metre yürüyerek bizi transfer edecek aracı bekledik. “Kendimiz yürüsek nasıl olur?” diye sorduk. Aldığımız cevap bizi ürküttü ve vazgeçtik.
Viyana saati ile 11.00’de oradaydık. İndikten sonra hızlıca valizlerimizi aldık. Ancak bilmediğimiz bir şeyi de öğrenmiş olduk: Yanımıza aldığımız çocuk puseti valizlerle birlikte gelmedi. Normalde yurtiçi uçuşlarda valizler geldikten sonra puset de valizlerin bulunduğu yere veya yakınına geliyordu. Burada öyle olmadı. Pegasus’a sorduk ve yönlendirdikleri yerden pusetimizi aldık. O yüzden vakit kaybetmemek için erkenden sormakta fayda olduğunu düşünüyoruz.
İzlediğimiz vloglardan ve ChatGPT’den, konaklayacağımız yere nasıl gideceğimizi önceden kararlaştırmıştık. Treni tercih ettik ve kaldığımız yere yaklaşık 150–200 metre mesafede indik. Sonrasını kolaylıkla yürüyerek otele ulaştık. Biz Booking üzerinden rezervasyon yaptığımız Jimmy’s Apartments Lory’yi tercih ettik. On birinci bölgedeydi; yorumları iyiydi, fiyat-performans açısından da gayet uygundu. Açıkçası memnun da kaldık. Metro hattına, süpermarketlere ve tren istasyonuna oldukça yakındı. Ayrıca yürümeyi sevdiğimiz için 4–5 km mesafedeki yerlere yürümeyi tercih ettik, bu da oldukça keyifli oldu.
İlk gün hızlıca otele yerleştikten sonra yapay zekâya hazırlattığımız rotaya başladık. Belvedere Sarayı’nı aradan çıkardık. Sarayı gezdikten sonra hemen yakındaki meydanda aperitif bir şeyler atıştırdık. Ardından yürüyerek otelimize döndük ve dinlendik.
Programda biraz değişiklik yapmaya karar verdik ve ChatGPT’ye hazırlattığımız programdaki 2. ve 3. günlerin yerlerini değiştirdik. Hemen yakınımızdaki güzel bir kafede kahvaltımızı yaptıktan sonra metroyu kullanarak Schönbrunn Sarayı’na gittik. Öğleden sonraya kadar hayvanat bahçesini ve sarayı dolaştık.
Çocuklar hayvanat bahçesine bayıldılar. Daha önce görmedikleri birçok hayvanı yakından görme şansı buldular. Ellerindeki krokileri inceleyerek bir o yana bir bu yana koşturdular. Nihayet biraz yorulduklarında hemen oradaki restoranda şnitzellerimizi yedik.
Hayvanat bahçesinden sonra saraya geçtik. Orada da özellikle kıyafetleri deneyebildiğimiz kısımda çok eğlendik. Öğleden sonra hızlıca metro vasıtasıyla Natural History Müzesi’ne geçtik. Bizimkiler orada da kendilerinden geçtiler.
Daha sonra önceden aldığımız Vienna Pass sayesinde, Hop On Hop Off otobüsleriyle National History Müzesi’nin önündeki duraktan hareket ederek şehir turuna başladık. Aslında şehri kendi imkânlarınızla gezip dolaşacaksanız, önce “ne nerede” anlayabilmek ve şehrin kabaca krokisini çıkarmak adına bu turu keşif amaçlı en başta yapabilirsiniz. Daha sonra belirlediğiniz yerleri ziyaret edebilirsiniz. Ya da klasik kullanım şeklini tercih ederek durak durak inip gezebilirsiniz. Viyana’nın ulaşım ağı çok kolay ve kullanışlı olduğu için biz Hop On Hop Off’u bir keşif aracı olarak değerlendirdik.
Günün yorgunluğunu ise en sonunda Demel’den aldığımız meşhur tatlı Kaiserschmarrn ile atıp otelimize döndük.
Sonraki günümüz, hızlandırılmış müze turları şeklinde geçti. Buradaki seçimlerimizi belirleyen elbette ki hem özellikle merak ettiklerimiz hem de çocuklardı. Aziz Stephan Katedralinden başlayarak çevresindeki Sisi Müzesi, Müzik Müzesi, Mozart Müzesi, Kütüphane gibi birçok müzeyi hızlıca dolaştık. Özellikle Müzik Müzesi, çocuklar için oldukça keyifliydi; etkileşimli olması paha biçilmez bir deneyim sundu. Yorulduğumuzda ise çok yakınlarda, güzel bir kafe-barda şnitzel ve bira molası verdik.

Sonrasında, Vienna Pass’lerimiz ile daha önce Hop On Hop Off turları sayesinde nereden başlayacağını öğrendiğimiz Boat Tour’a katıldık. Ancak ne yalan söyleyelim, Amsterdam ve Budapeşte’deki deneyimlerimizden sonra çok da bayıldığımızı söyleyemeyeceğiz. Avrupa şehirleri genellikle benzer yerleşim düzenlerine sahip; çoğunlukla bir nehrin iki kenarında eski ve yeni şehirler yer alıyor ve şehrin nabzı adeta nehirde atıyor desek yeridir. Fakat Viyana, diğer şehirlere kıyasla bu konuda Tuna’nın hakkını tam verememiş gibi geldi bize. Elbette araştırınca öğrendiğimiz bazı coğrafi ve meteorolojik sebepler var, ama yine de daha iyisini bekliyorduk.
Turdan hemen sonra meşhur Hundertwasserhaus’u ziyaret ettik. Ardından gözümüze kestirdiğimiz, konakladığımız yere de çok uzak olmayan Prater Park’ta biraz eğlenip günü istirahatle sonlandırdık.
Son gün için zaten Hallstatt gezisi planlamıştık. Daha önce Booking üzerinden konakladığımız yere yürüme mesafesinde olan Rent a Car ofisinden aracımızı teslim alıp yollara düştük. Açıkçası bizi Hallstatt’tan çok, yollar büyüledi diyebiliriz. Yol üzerindeki o güzel köyler, manzaralar… Hatta bu güzergâhlarda düzenlenen Ultra Trail koşularına mutlaka katılmalıyız diyerek yapılacaklar listemize ekledik.
Hallstatt’ı gezdikten sonra meydanda güzel bir pizza yedik ve dönüşe geçtik. Dönüşte yağmur vardı ve navigasyon bizi farklı bir rotadan getirdi. Oradaki köyler de en az gidişte gördüklerimiz kadar enfes görünüyordu.

Kiraladığımız aracı havaalanında teslim edecek şekilde ayarlamıştık. Planladığımız gibi teslim ettikten sonra ülkemize döndük.
Özetle şunu söyleyebilirim ki: Çocuklu aileler için Viyana, çocuklarınızla birlikte keyifle gezebileceğiniz bir şehir.Ayrıca şehri gezerken, eğer bizim gibi Hallstatt gibi farklı lokasyonlara gitmeyecekseniz, araba kiralamanıza hiç gerek yok.
Bu arada küçük bir teşekkürü es geçemeyeceğim: Çocuk pusetimize… Kendisi, aşağıdaki videoda göreceğiniz üzere her ne kadar amacını biraz farklı bir yoldan gerçekleştirmiş olsa da bize epey yardımcı oldu. 🙂
Bir de küçük bir not: Her ne kadar sonradan göçmen mahallesi olduğunu öğrensek de —bizim Esenyurt ya da Bağcılar kadar olmasa da— orada kabul edilen bir mahallede yediğimiz döner, kavurma ve en önemlisi mutlaka denenmesi gereken meşhur dondurmacı Tichy Eissalon deneyimimiz unutulmazdı. Biz neredeyse her akşam uğramadan edemedik.






















Yorum bırakın